1990’lı yıllardan itibaren Türkiye’nin şehirleşme süreciyle birlikte alışveriş merkezleri (AVM’ler), yalnızca ticaretin değil, sosyal yaşamın ve kültürel dönüşümün de merkezine yerleşti. Bir zamanlar birkaç örnekle sınırlı olan bu yapılar, bugün her şehirde günlük hayatın ayrılmaz bir parçası haline geldi. Artık AVM’ler, sadece alışveriş yapılan değil; sosyalleşilen, dinlenilen, deneyim yaşatan çok boyutlu yaşam alanları olarak karşımıza çıkıyor.
İstanbul’da ilk AVM’nin açıldığı dönemi dün gibi hatırlıyorum. Bakırköy bölgesinde olan ve içinde yaşıma hitap eden bir oyun ve eğlence merkezi barındıran o AVM’ye uzak da olsa büyük heyecan ile gitmiş ve çok eğlenmiştim. Birkaç yıl sonra sektöre cadde mağazası ile giriş yapmıştım çünkü yakınımda bir AVM yoktu. Akmerkez, Profilo ve Capitol AVM’leri açıldı, kariyerime Akmerkez’de devam etmeye başladım. O ana kadar geçici bir hobi olarak yaptığım işin aslında bir meslek olabileceğini AVM çatısı altında öğrendim diyebilirim. Ve kariyerimdeki en önemli yolculukları AVM sinerjisi ile yaşadım. AVM’lerin adeta sektörün bir üniversite kampüsü gibi olduğunu düşündüm ve keyifle yoluma devam ettim.
Bir dönem o kadar çok AVM açılmaya başlamıştı ki artık yan yana AVM’ler yükselmiş, eskisi ve yenisi rekabet halinde olmak zorunda kalmıştı. Bu senaryolarda, iki AVM’nin birlikte düşünerek aynı noktalarda rekabet etmek yerine birbirinin eksikliklerini tamamlama noktasında karar aldıklarında ve marka karmalarını da bu yönden oluşturduklarında, bulundukları bölgede çok daha büyük ve bütün bir sinerji yaratarak varlıklarını karlı şekilde sürdürmeye devam edebildiklerine şahitlik ettim.
Kariyerim boyunca olgunlaştıkça konuya daha büyük bir pencereden bakarak aslında AVM’lerin ülke ekonomisine yalnızca tüketim tarafında değil, istihdam, yatırım ve yerel kalkınma alanlarında da büyük katkı sağladığını anladım. Her bir AVM, inşaat sürecinden işletme dönemine kadar ciddi bir ekonomik hareketlilik yaratıyordu. Mağaza çalışanlarından teknik destek ekiplerine, tüm tedarikçilerine kadar yüzbinlerce kişiye istihdam sağlıyordu. Özellikle ben dahil genç nüfusa sunduğu iş fırsatları, AVM’leri sosyal açıdan da önemli bir istihdam kaynağına dönüştürmüştü.
Yabancı markaların, ilk başlarda kendi standartlarını ve imajlarını korumak için yurtdışından tedarik ettiği birçok sarf malzeme ve dekorasyon unsuru, kısa sürede ülkemizde karşılığını bulup yerli tedarik ile hem markaya kârlılık faydası sağlamış hem de ülke ekonomisi için yeni imkânlar yaratmaya başlamıştı. Günümüzde Türkiye, dünyanın en lüks markalarının bile mağaza içi dekorasyon unsurlarının dizaynı ve üretimini yapar hâle gelmiş; sadece Türkiye mağazaları için değil, global markaların dünya genelindeki adreslerine Türkiye’de üretilen bu unsurlar gönderilmeye başlanmıştır.
Gün geçtikçe artan sayıları ile AVM’ler, ülkemizde caddelerin yeterli ya da hazır olmadığı lokasyonlarda yerli markaların büyüme hikâyelerinde de büyük rol oynamıştır. Bu merkezler, yerli markalara uluslararası markalarla aynı çatı altında konumlanma, ölçek büyütme ve yurt dışına açılma konusunda cesaret kazanma konularında fayda sağlamışlardır. Bu yönüyle düşününce AVM’ler, yerel ekonomilerin dinamizmini artırırken ülke ekonomisine de dolaylı katkı sağlamaktadır. Ayrıca İstanbul, Antalya, İzmir ve Muğla gibi turistik şehirlerde yabancı ziyaretçiler için önemli alışveriş destinasyonları hâline gelmiş, turizm gelirlerine de pozitif katkı sunmaktadırlar.
Ekonomik boyutun ötesinde, AVM’lerin şehir kültürüne etkisi de göz ardı edilemez. Modern mimarileri, sosyal alanları ve etkinlik programlarıyla kent kimliğini dönüştürmektedirler. Sergiler, konserler, çocuk atölyeleri ve kültürel etkinliklerle şehirlerin kültürel nabzını tutarlar. Aynı zamanda kontrollü giriş-çıkış sistemleri ve güvenlik hizmetleriyle büyük şehirlerde güvenli sosyalleşme alanları yaratırlar.
Bugün “AVM ekonomisi”, Türkiye’nin gelişen sosyo-ekonomik yapısının görünür bir yansıması hâline gelmiştir. Bu merkezler, istihdam yaratan, kültürel etkileşimi artıran ve şehir yaşamına yeni bir düzen kazandıran ekosistemlerdir.
Ancak geleceğe dönük bazı gelişim alanları da mevcuttur. Özellikle yurtdışı gözlemlerimden edindiğim birkaç noktayı paylaşmak gerekirse; sürdürülebilirlik, enerji verimliliği ve yeşil alan kullanımı gibi konular önümüzdeki dönemin stratejik öncelikleri arasında yer almalıdır diye düşünüyorum. Bunun yanında artı değerlerimiz olarak Türkiye’nin profesyonel AVM yöneticiliği anlayışı, güçlü ve düzenli marka karması ve etkili pazarlama kabiliyetinin, bu dönüşüm için sağlam bir temel oluşturduğunu da söyleyebiliriz.
Sonuç olarak, bugün sayıları ve tüm katkıları ile Türkiye’de AVM’ler artık sadece perakende noktaları değil; çağdaş şehir yaşamının aynası, ekonomik kalkınmanın destekçisi ve kültürel etkileşimin buluşma noktalarıdır diyebiliriz. Ve gerçek isminin sadece AVM değil, bazı AVM’lerin de kullandığı gibi aslında “Alışveriş ve Yaşam Merkezi” olduğu da bir gerçektir.
Arif Zurnacı
Perakende Yatırım ve Yönetim Danışmanı

