Makaleler

İş Sözleşmelerinin Feshinde Feshin Son Çare Olması ( Ultima Ratio) İlkesi

Son dönemde iş hukuku uygulamalarında sıkça tartışılan konulardan biri de “feshin son çare olması” ilkesidir. Latince kökenli “ultima ratio” kavramı, başvurulacak son çare anlamına gelir ve iş hukukunda, iş sözleşmesinin feshedilmesinden önce iş ilişkisinin devamını sağlayacak makul ve uygulanabilir başka bir çözüm bulunup bulunmadığının araştırılması gerektiğini ifade eder. Bu ilke işverenin fesih kararına başvurmadan önce tüm alternatifleri değerlendirmesini zorunlu kılar. İş Kanunu’nun 18. maddesi ve Yargıtay içtihatları, bu ilkenin sınırlarını çizerken, uygulamada çoğu kez işveren ile işçi arasında tartışmalara da yol açmaktadır.

Feshin son çare olması ilkesi, esasen iş güvencesinin korunması amacına dayanır. İş sözleşmesi, yalnızca işçinin ekonomik güvenliğini değil, aynı zamanda sosyal yaşamını da doğrudan etkileyen bir hukuki bağdır. Bu nedenle fesih, yalnızca diğer tüm önlemler yetersiz kaldığında ve iş ilişkisinin devamı objektif olarak mümkün olmadığında gündeme gelmelidir. Uygulamada ise bu ilkenin doğru şekilde yorumlanıp uygulanması, hem işveren hem de işçi açısından dikkat gerektiren bir süreçtir.

Yargıtay’ın iş sözleşmesinin feshedilmesine ilişkin vermiş olduğu kararlarında da açıkça görüldüğü üzere, fesih öncesinde işverenin işçinin performansına ilişkin objektif değerlendirme süreçlerinin izlenmesi ve işçiye yönelik geri bildirimlerde bulunulması, performans artırmaya yönelik eğitim vermesi, uygun pozisyonlarda değerlendirme yapması, çalışma koşullarında iyileştirmeye gitmesi gibi makul önlemleri denemesi gerekir. İşverenin, bu adımları atmadan doğrudan feshe yönelmesi, feshin geçersizliğine hükmedilmesi sonucunu doğurabilecek olup dava süreçlerinin sonucunda işe iade davalarında işçi lehine sonuçlar doğurabilir.

Bununla birlikte, feshin son çare olması ilkesi yalnızca işçinin korunmasına yönelik bir düzenleme değildir. Aynı zamanda işverenin de yönetim hakkını dengeli bir biçimde kullanmasını sağlayan bir mekanizma niteliğindedir. İşveren, üretim ve iş organizasyonu gerekçeleriyle fesih yaparken de bu ilkeyi gözetmekle yükümlüdür. Örneğin, teknolojik değişiklikler ya da ekonomik daralmalar nedeniyle personel azaltımı gerektiğinde, öncelikle çalışma sürelerini kısaltmak, kısmi zamanlı çalışma imkânı sunmak veya esnek çalışma modelleri geliştirmek gibi alternatifler gündeme alınmalıdır.

Ultima Ratio ilkesi, özellikle toplu işten çıkarmalarda daha da büyük önem taşır. Bu tür durumlarda işverenin işgücü planlamasını ayrıntılı şekilde ortaya koyması, feshe başvurmadan önce uygulanabilecek tüm tedbirleri yazılı olarak belgelemesi gerekir. Aksi takdirde, yargı mercileri feshi geçersiz sayabilir ve işçilerin işe iadesine karar verebilir.

Uygulamada sıkça karşılaşılan bir diğer sorun da, işverenin fesih sürecinde aldığı önlemleri somut verilerle ortaya koymamasıdır. Bu durum, dava süreçlerinde işveren aleyhine delil yetersizliği yaratmaktadır. Dolayısıyla işverenlerin, fesih öncesi attıkları tüm adımları kayıt altına almaları, ileride doğabilecek hukuki riskleri en aza indirmek adına büyük önem taşır.

Sonuç olarak, feshin son çare olması ilkesi, hem işçi hem de işveren bakımından iş güvencesi sisteminin temel yapıtaşlarından biridir. İş ilişkisinin sona erdirilmesinden önce tarafların iş ilişkisini ayakta tutmaları adına tüm imkânları değerlendirmesi, hukukun öngördüğü dengeyi korumak açısından zorunludur. Bu denge, yalnızca yasal bir zorunluluk değil, aynı zamanda çalışma barışının da sürdürülebilirliğini sağlayan temel unsurlardan biridir.

                                                                                               AV. BATUHAN BİÇER